Demli bir çay kıvamında akıp gidiyor gözlerimden yüzün
Sesin ki
Çoktan silinmiş uykularımdan
Kanıyorsun…
Kalbimden parça parça kopup
Bir boşluğa dökülüyorsun
Yara gibi!
Demli bir çay kıvamında akıp gidiyor gözlerimden yüzün
Sesin ki
Çoktan silinmiş uykularımdan
Kanıyorsun…
Kalbimden parça parça kopup
Bir boşluğa dökülüyorsun
Yara gibi!
Sıcacık bir geceymiş sesin
Kahve kokulu
Oturmuşsun ay ışığının sessizliğinde
Mavi bir kış çiçeğine
Bahar renginde şarkılar söylüyormuşsun
Dudaklarında kelebekler dans ediyormuş
Mışıl mışıl
Kuşlar söyledi
Kabuğu çatlıyor kalbimin
Böcekler, böcekler…
Şimşek çakıyor, pencerem ıslak!
Göz çukurlarımda bir böcek
İki, üç…
Beş, altı böcek
Çok böcek
Perdeleri okşuyor rüzgar!
Kirpiklerim titriyor
Göz kapaklarım kapandı kapanacak
Üşüyorum!
Rüzgar içeride
Kirpiklerim Korkak
Çok korkak!
Bir böceğe battı batacak
Kesiyorum kirpiklerimi
Ölme böcek!
Gözlerim kapanıyor
Pencereyi örtmem gerek
Yağmur bana kadar yağacak!
Sadece ucu kesik bir ip vardı elimde
Ya uçurtmamı çalmıştı rüzgar
Ya da boynundan koparmıştım bir martının
Hayal meyal hatırlıyorum
Rüzgarı
Ve savrulan damlalalarını yağmurun
Geceydi
Evet, evet gece!
Gökyüzünü rehin almıştı karanlık
Saçlarım dağınık, yüzüm sisliydi
Dudak kıvrımlarımda doğurgan bir yılan
Gözlerime doğru sürünüyordu
Sanki buz kırılıyordu şakaklarımda
Şakaklarımda keskin bir sancı
Soğuk kan kokusunu hatırlıyorum
Çok soğuk!
Ya bir Şubat tanrısı ruhunu üflemişti içime
Ya da kalbini koparmıştım rahmindeki şeytanın
Geceydi
Karanlığın içindeydim
Hayal meyal hatırlıyorum
Kadının saçları dağınık
Yüzü sisliydi
Belki de katili bendim, bilmiyorum
Ucu kesik bir ip vardı yerde
Ve bir kadın
Yüzü, yüzümden bir parça!
Mutlu uyuyordu. Dudak kıvrımlarında arada bir belirginleşen tebessümü gördükçe, ben de mutlu oluyordum. Güzel rüyalar görüyordu belli ki. Onu seyrederken, yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu.
Tam uykuya yenik düşecekken!
Birden kaşlarını çattığını gördüm, sonra ellerinin ayaklarının titrediğini. Telaşla tam kucağıma alacakken, yeniden gülümsedi. Derin bir oh çekip, yatağının yanındaki sandalyeye oturdum ve sabaha kadar hiç uyumadan onu seyrettim. Ya yine korkarsa!
Ağlarsa!
Nefesi kesilirse!
Duymazsam!
Görmezsem!
Küçücüktü daha çocuğum, ama büyüyecekti. Ona daha büyük bir karyola almalıyım, diye düşündüm. Gerçi daha çok erkendi. Bir iki yıl daha sığardı bu karyolaya.
O karyola hep büyük kaldı!
Ben,
Bir savaşın ortasında kaybettim çocuğumu
Bir arabanın altında…
Düğün alayında, havaya sıkılan tek bir kurşunla…
Top oynarken kaybettim
Ekmek alması için, fırına gönderirken kaybettim
Ben,
Onlardan olmadığım için kaybettim çocuğumu
Üç yaşında kaybettim
Beş yaşında…
Yedi yaşında…
On iki yaşında kaybettim!
Keşke, hep o karyolanın içinde yaşasaydı çocuğum. Çocuğum büyüdükçe, karyola küçülseydi!
Ve ben, her gece sabaha kadar onu seyretseydim, ayaklarını karnına çekmiş, mışıl mışıl uyurken.
Sizi, hiç çocukluğunuzdan vurdular mı?
Kimliğinizden, dilinizden…
Peki ya düşlerinizden?
Yeni alınmış oyuncak bebeğiyle ya da oyuncak arabasıyla birlikte, mışıl mışıl uyurken çocuklarınız, uyanamadıkları oldu mu? İki adım ötenizde, yanıp tutuştu mu oğullarınız, kızlarınız?
Babanız yanağınıza öpücük kondururken, anneniz saçlarınızı tararken…
Birden!
Tam da gözlerinizin önünde
Daha siz okumayı bile öğrenmemişken
Daha siz annelerinizin memesindeki süte muhtaçken
Kırmızıyla tanıştınız mı hiç?
KIRMIZI!
Kırmızı, diyorum, kırmızı!
Kırmızıyı sevmez bazı çocuklar.
Oysa,
Tam beni öptüğün yerde uyanmalıydım
Dudak izlerin üşümeden
Ve kalbim
Bunca ölmeden
Göz kapaklarında ağırlığı duruyordu zamanın
Zamanın kırlaşmış uykusuzluğu
Ağır ağır açılıp kapandıkça gözleri
Saatine bakıyordu
Ya yarın yoksa!
Yaşar mıydı bir gün daha
Sol tarafında yatan o güzel / Kırk yıllık
Kadının koynunda
Bir gün daha
Her aşk katilini yanında taşır
Seve seve öldürülürsün…
Tam da yara aldığımız yerden yakalıyorlar bizi
En şubat yanlarımızdan…