Biraz Aşktan Bahsedelim

Biraz aşktan bahsedeyim size

Kırık bir kolun defalarca yanlış kaynaması gibi sıradan

Ve katili mahçup

Yalnızlıktan

Sonra

Gidip bir çay içeriz birlikte

Belki Eylül de gelir

Sararmış hüzünlerini toplarız yüzümüzün

 

Kim bilir

Belki de elimi tutarsınız

Yürürüz

Ötekiler

Ay ışığında aylaşıyoruduk her gece
Loş bir rengi vardı tenimizin / Buğulu
Size uzak,
Bronz aşklarımız
Ayrılıklarımız
Yalnızlıklarımız

Biz, hep dışındaydık kalbinizin
Hiç içine sığamadık

Çay

Ol
Bir şeylerim
Nasıl desem
En sıcağından
Bir bardak çay ol
Dökül içime
Meselâ

Dekoltesi Lacivert Gecelerde Tende Yanık Kokusuydu Aşk

‘’Bir gün, zamanın gözleri bıçak gibi kesecek geçmişin perdesini ve bir aynada kanayacak yüzün. İşte o an, hangi yaranın kabuk tutmadığını anlayacaksın. Şimdi git!‘’

Dedin ve ben nefes nefese…

Bir yanımı sende bırakıp, bir yanımı alıp gittim; siyasi kaçaklar gibi, başka bir ülkeye sığınırcasına. Yüreğime yabancı bir dilde, bana ait olmayan aşklar bozdurup, senli lacivert gecelerin içinden kokunu ayıklayarak, doyumsuz hayatlara bıraktım kendimi. Yıllar an gibi gelip geçerken, hiç fark etmedim kalbimden geçip gidenleri. Aşkın biri geldi, biri gitti senden sonra. Hiçbirine kal demedim. Umurumda bile değildi hiçbiri ve umurlarında bile değildim hiçbirinin. Bir suçun diyetini öder gibi, her gece tenimde sana ait izleri yaktım; başka bir tenin bana ait olmayan dokunuşlarıyla.

Evet, gecede gözlerin yoktu. Hiçbir gecede yoktu. O dekoltesi lacivert gecelerde, tenimi yakana dek karanlık yüzlerle sevişirken, bir saniye bile düşmüyordun aklıma. Başka biri oldum senden sonra. Kendime yabancı hayatlarla, başka hayatların zamanlarında yolculuk yapmaya başladım. İçimdeki ben, dışımdaki bana hiç ait olamadı. Hep, sinsice avını bekleyen yabani bir hayvan gibi, sadece dışımdaki beni doyurdum; başka vücutların yabani açlığını bastırarak.

Ama!Ama geldi işte o an. Anladım hangi yaranın kabuk tutmadığını.

Bir sabah, yüzümde ölü buldum kendimi. Zamanın gözleri, bıçak gibi geçmişin perdesini yırtarken, aynada kanayan yüzüme dokundum. Daha bir saniye önce deşilmiş, taze bir yara gibiydi senden gidişim.

Şimdi her sabah, pişmanlık boğazımda düğümlenmiş uyanırken, gün ‘’Geri dön’’ diyor, ‘’Geri dön geç olmadan.’’ Geri dönmek, onca yıldan sonra yeniden karşına çıkıp ‘’Bak, ben geldim’’ demek. Onca sensiz geçen cehennemden sonra, sana bir avuç cennet getirebilmek…

Mümkün mü?

Değil.

Gülüşün nasıl da yakışırdı geceye. Tenine dokunan ellerim, dudaklarından çıkan iki heceyle nasıl da titrerdi. Biliyor musun, sevişmeden uyuduğumuz geceler, sevişmelerden bin kat daha güzeldi. Yanında uyanmak, saçlarını koklamak; kokun…

—Günaydın sevgilim.

O zamanlar bana günaydın derken, gözlerinin içine bakıp, defalarca seni seviyorum derdim ya: Şimdi, ‘’Günaydın! ’’ desen, başımı önüme eğip, ‘’Haklısın’’ diyebilirim. Çok geç kaldım sana, çok geç günaydım.

Ama yine de bil istiyorum

O dekoltesi lacivert gecelerde, tenimdeki yanık kokusu sendin…

” Bazı yaralar, sahibini bekler kapanmak için… ”

Bu yara hiç kapanmayacak!

 

 

 

Gitme

Tek geçim kaynağımızdı yalnızlık,yoksulduk kalabalıklara. Bu yüzden, ne zaman kapısı çalınsa yüreğimizin, utanıyorduk açmaya

Yamalı
Kirli
Ve açtık

Çirkindik velhasıl aşka

Adsız 1

Tek geçim kaynağımızdı yalnızlık, yoksulduk kalabalıklara. Bu yüzden, ne zaman kapısı çalınsa yüreğimizin, utanıyorduk açmaya.

Yamalı
Kirli
Ve açtık

Çirkindik velhasıl aşka

Dönsen

Hangi kentten başlasam seni unutmaya
Hep, aynı sokak ortasında buluyorum kendimi
Geçip gidenler hep sen
Bütün evleri sen dolu bir sokak

Sanki dünya bir karış İstanbul
İki avuç sen

DÖNSEN