Kırk Yıl

Göz kapaklarında ağırlığı duruyordu zamanın

Zamanın kırlaşmış uykusuzluğu

Ağır ağır açılıp kapandıkça gözleri

Saatine bakıyordu

Ya yarın yoksa!

Yaşar mıydı bir gün daha

Sol tarafında yatan o güzel / Kırk yıllık

Kadının koynunda

Bir gün daha

Canım Cehennem

Söylenecek bir söz ?

Ne denilir ki bir veda anında
Hoşça kal, dışında
Hele de vakit bomboşsa

Bak işte!
Hiç söz yok
Canım cehennem
Cehennemin dibine kadar…

GİT! Desem

Şubat

Tam da yara aldığımız yerden yakalıyorlar bizi

En şubat yanlarımızdan…

Adsız 4

Her aşk katilini yanında taşır

Seve seve öldürülürsün…

Siz

Siz,
Evet siz!
Her gün biraz daha mavisiniz
Yeşil
Beyaz
Turkuaz

Her gün biraz daha sümbül
Lale
Karanfil
Gül

Gül, dedim de
Çok güzel yüzünüz
Keyifli
Ve bol şekerli gülüşünüz

Ah, gülüşünüz
Bana uzak
Çok uzak
Daha da uzak

Benim siyahtan başka rengim
Küçük, çatlak bir saksıda kaktüs çiçeğim…
…den başka

Yok!

Yok kalbinizden tutacak
Ne keyfim
Ne de şekerli düşlerim

Nisan

Süt  kokusuna
Kırağı çalmış
Kefeni kundak yırtığı bir an
Baharın buz gibi memelerinde
İlk nefes acısı
Yüreğe batan
Ardından
Bir ağlama sesi / Sıradan
Doğdum
Adım Nisan
Annem gül kokuyordu

Son Nefes

Bir teli kırık keman eşliğinde
Dilimde titrek bir ıslık / Hüzzam
Karanlığa dolan

Ölmekteyim…

Serçelerin son ölüm uçuşlarında
Bilenmiş eski gecelerden bir an
Şah damarım paslı bıçak kesiği
Ve can iki nefeslik ömür
Payıma kalan

Bir ben gelmiş yapışmış yakama
Boş sessizlikte
Bir çığlık ben

Kan gölü ağzımın boşluğunda
Son bir iki nefes / Daha
Geride sen
Ve itiraf edilmemiş bir yalan
Aşktan kalan

Ölüyorum
Vakitlerden senli bir an

Haziran

Aylardan haziran
Bir Şubatın boşluğundan doğan
Bahçemizde ebruli
Akşamüstü çiçekleri
Kırgın…
Solgun…
Yaprakları kan revan…
Son bir sevişme / Daha
Aşktan kalan

İliklerime kadar
İnceden inceye
Yağmur sesinde hicaz
Uçurum renginde kar
Ağlayan beyaz

Sen
Ateşteki bakır
Sudaki isyan
Git!
Gelmelerini sevmedim,
Anlamadım lisanından…

Git!
Kar altında sevişemez
Hiçbir Haziran

Kelebeklerde Terketti Beni Kuşlardan Sonra

Çok sonraydı
Sonradan biraz önce
Dışarıda kar yağıyordu
Soğuktu hava
İçeride titrek bir sessizik
Ellerimi tutuyordun
Ellerimi ilk kez bu kadar korkuk tutuyordun
Dudakların üşüyordu…

Dilinde iki kaçak kelime / İki bıçak
Bilelenmiş…

Sus!
Dedim ya sana

Biliyor musun
Kelebekler de terk etti beni / Kuşlardan sonra
Saksıdaki begonya da öldü
Bütün gün böceklerle konuştum
Sonra…
Sonra onlar da gittiler
Sen de gelmedin o gece
O gece hiç sabah olmadı

Dışarıda kar yağıyordu
Soğuktu hava

Alaturka Makamında Aşk

‘Ruhlarımıza kadar yapışan, bu hicaz makamındaki hayat
Madem ki seni
Dibine kadar yaşadık
Öyleyse,
Dibine kadar bat.”

Başlamalı yeniden hayata
Zamanı keşke uğrunda harcamadan
Uzatmadan
Kısa kısa
Öyle ki,
Bir kibritlik ömür biçmeli
Bir sonraki gözyaşlarına

Susmalı en erken saatinde
Düşerken yüreğe akşam
Demlenmeli uzun uzun
Tıka basa uyumalı acıya

Yeniden bir çığlıkla
Selam olsun sabaha

Anlatmak gerek içte kalan ne varsa
Hani uzun zamandır sustuğumuz, susturulduğumuz
Bir vurgu, bir virgül
Arada derin derin nefes
Alaturka makamında bir ses

Bir düşten uyanmadan
Bir gerçeğe koşmak
Yaşamak
Yitirmekten korkmadan
Bir an
Sadece bir an

Düşün
Sen ve ben
Düşün
Sadece ikimiz

Hayat bizi teğet geçmiş
Bir bardak rakıya düşmüş keyfimiz

Meyhanedeyiz

Sen uzatmışsın elini kadehe
Ben çoktan dikmişim kafaya
Ah, şimdi
Şu an da
Seninle
Bir ömür…

Şişede rakı olmak vardı ya!

Düşün
Sen ve ben
Düşün
Masada bir şişe rakı
Masada iki kişilik aşk
Sen içiyorsun
Dünya duruyor
Benim başım dönüyor

Birazdan gitmeyi ezberletiyoruz kendimize
Birazdan susmayı

Sen, yağmur diyorsun
Yağmur yağıyor dışarıda
Ben umursamıyorum
Islanmak, diyorum
İlle de ıslanmak dışarıda

Bir an
Sadece bir an
Kısadır işte o an

Hesap!

Hesap ödeniyor
Perde kapanıyor
Film bitiyor
Başka bir günde
Başka bir yerde
Yeniden
Belki
Kim bilir

Gitme vakti geldiyse
Gidilmelidir

-Hoşçakal!
-Hoşçakal!

Alaturka makamında bir ses
Uzaktan

Kendine iyi bak!