Cinayet

Sadece ucu kesik bir ip vardı elimde
Ya uçurtmamı çalmıştı rüzgar
Ya da boynundan koparmıştım bir martının

Hayal meyal hatırlıyorum
Rüzgarı
Ve savrulan damlalalarını yağmurun

Geceydi
Evet, evet  gece!
Gökyüzünü rehin almıştı karanlık
Saçlarım dağınık, yüzüm sisliydi
Dudak kıvrımlarımda doğurgan bir yılan
Gözlerime doğru sürünüyordu

Sanki buz kırılıyordu şakaklarımda
Şakaklarımda  keskin bir sancı

Soğuk kan kokusunu hatırlıyorum
Çok soğuk!

Ya bir Şubat tanrısı ruhunu üflemişti içime
Ya da kalbini koparmıştım rahmindeki şeytanın

Geceydi
Karanlığın içindeydim
Hayal meyal hatırlıyorum
Kadının saçları dağınık
Yüzü sisliydi

Belki de katili bendim, bilmiyorum
Ucu kesik bir ip vardı yerde
Ve bir kadın

Yüzü, yüzümden bir parça!

İYİ ÇOCUK BİZİM KÖTÜ ÇOCUK SİZİN

Ergenlik dönemine giren çocuklarınız,vücudundaki homonal salgılarının artması sonucu, bir buhran çağı yaşamaktadırlar. Bu dönem içinde, üstüne fazla gidilmesinin, farklı sonuçlar çıkaracağını biliyorsunuz. Bu yüzden, çocuklarınız için elinizden geldiğince daha toleranslı olmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Çünkü biliyorsunuz ki, ergenlik döneminden geçen çocuklar, daha saldırgan ve daha çok kendine buyruk olur. Çocuğunuzu bu buhran döneminden korumak ve ilerleyen dönemlerde sizin değiminizle ” Kötü bir çocuk! ” olmaması için, daha fazla sevgi vermek zorundasınız.

Sevgi ve anlayış!

Eğer çocuğunuzu ergenlik döneminde iyi algılayıp, ona gereken sevgi ve anlayış duygularınızı çoğaltmışsanız, çocuğunuz bu dönemi rahat bir şekilde atlatıp, iyi çocuk olma şansını elde edecektir.

Gelelim diğer çocuklara; hani o asi_buhran dönemlerinde, babalarının annelerinin, gözlerinin önünde öldürüldüğünü gören çocuklara! Hani babasını bir bayrağa sarılı, oyun oynadığı sokaktan geçerken gören çocuklara! Tam da ergenlik döneminin içinde, bu nasıl bir acı!

Ne yapıyor biliyor musunuz bu çocuklar büyüdüğünde?

Kötü çocuk oluyorlar. Birbirlerinden nefret ediyorlar. Oysa ikisi de çocuktu. İkisi de masumdu. İkisinin de çocuk yüreğindeki acı birbirinden farksızdı. İkisi de birbirini katil biliyor artık.

Oysaki sarılsaydınız sımsıkı onlara, sevginizi onlara da aşılayabilseydiniz, ikinizi de çok seviyoruz, ikiniz de bizim çocuklarımızsınız diyebilseydiniz.

Çoğaltmasaydınız keşke çocukları, bu kadar acıyla birbirine düşman!

Sizler, kendi çocuklarınız ” Kötü çocuk!” olmasın diye, onca asiliğine, söz dinlemezliğine tek bir söz bile etmeden, o devasal sevgi dolu anlayışınızla onları bağrınıza basıp iyi çocuk yaparken, diğerlerinin çocuklarını aşağıladınız. Sizin çocuğunuz suç işlerken ”Çocuktur! ” dediniz ”Ergenlik dönemidir normal ” dediniz. Diğerlerinin çocukları suç işlerken, hep kocaman adamdılar değil mi ?

Çünkü onlar sizin çocuklarınız değildi. Çünkü onlar hep kötü çocuktu!

Sizden olan iyi, olmayan kötüydü hep.

Oysa bütün çocuklar aynıydı. Ayrıştırdınız…

İyi çocukları canavarlaştırdınız!

Karyola

Mutlu uyuyordu. Dudak kıvrımlarında arada bir belirginleşen tebessümü gördükçe, ben de mutlu oluyordum. Güzel rüyalar görüyordu belli ki. Onu seyrederken, yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu.

Tam uykuya yenik düşecekken!

Birden kaşlarını çattığını gördüm, sonra ellerinin ayaklarının titrediğini. Telaşla tam kucağıma alacakken, yeniden gülümsedi. Derin bir oh çekip, yatağının yanındaki sandalyeye oturdum ve sabaha kadar hiç uyumadan onu seyrettim. Ya yine korkarsa!

Ağlarsa!

Nefesi kesilirse!

Duymazsam!

Görmezsem!

Küçücüktü daha çocuğum, ama büyüyecekti. Ona daha büyük bir karyola almalıyım, diye düşündüm. Gerçi daha çok erkendi. Bir iki yıl daha sığardı bu karyolaya.

O karyola hep büyük kaldı!

Ben,
Bir savaşın ortasında kaybettim çocuğumu
Bir arabanın altında…
Düğün alayında, havaya sıkılan tek bir kurşunla…
Top oynarken kaybettim
Ekmek alması için, fırına gönderirken kaybettim

Ben,
Onlardan olmadığım için kaybettim çocuğumu
Üç yaşında kaybettim
Beş yaşında…
Yedi yaşında…
On iki yaşında kaybettim!

Keşke, hep o karyolanın içinde yaşasaydı çocuğum. Çocuğum büyüdükçe, karyola küçülseydi!

Ve ben, her gece sabaha kadar onu seyretseydim, ayaklarını karnına çekmiş, mışıl mışıl uyurken.

KIRMIZI

Sizi, hiç çocukluğunuzdan vurdular mı?
Kimliğinizden, dilinizden…
Peki ya düşlerinizden?
Yeni alınmış oyuncak bebeğiyle ya da oyuncak arabasıyla birlikte, mışıl mışıl uyurken çocuklarınız, uyanamadıkları oldu mu? İki adım ötenizde, yanıp tutuştu mu oğullarınız, kızlarınız?

Babanız yanağınıza öpücük kondururken, anneniz saçlarınızı tararken…
Birden!
Tam da gözlerinizin önünde
Daha siz okumayı bile öğrenmemişken
Daha siz annelerinizin memesindeki süte muhtaçken
Kırmızıyla tanıştınız mı hiç?
KIRMIZI!
Kırmızı, diyorum, kırmızı!
Kırmızıyı sevmez bazı çocuklar.

Nisan

Süt  kokusuna
Kırağı çalmış
Kefeni kundak yırtığı bir an
Baharın buz gibi memelerinde
İlk nefes acısı
Yüreğe batan
Ardından
Bir ağlama sesi / Sıradan
Doğdum
Adım Nisan
Annem gül kokuyordu

Kelebeklerde Terk Etti Beni Kuşlardan Sonra

Çok  önceydi
Önceden biraz sonra
Dışarıda kar yağıyord
Soğuktu hava
İçeride gülüşün vardı
Yeni demlenmiş çay
Taze simit

Gülüşürdük herkesten uzak / öpüşürdük sıcacık

Akşam üstleri
Levrek
Rakı
Roka

GÜZELDİK

Çok sonraydı
Sonradan biraz önce
Dışarıda kar yağıyordu
Soğuktu hava
İçeride titrek bir sessizik
Ellerimi tutuyordun
Ellerimi ilk kez bu kadar korkuk tutuyordun
Dudakların üşüyordu

Dilinde iki kaçak kelime / İki bıçak
Bilelenmiş

Sus!
Dedim ya sana…

Biliyor musun
Kelebekler de terk etti beni / Kuşlardan sonra
Saksıdaki begonya da öldü
Bütün gün böceklerle konuştum
Sonra…
Sonra onlar da gittiler
Sen de gelmedin o gece
O gece hiç sabah olmadı

Dışarıda kar yağıyordu
Soğuktu hava